kore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kore etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2011 Pazartesi

Sungkyunkwan Scandal



Bu diziyi unutmak istiyorum!
Ardından gene izlemek....

Sevgili çekik-gözlü sevdalıları ve diğerleri...... Normalde kore dizileri dedin mi, kağnı hızıyla ilerleyen ben, kendi rekorumu kırmış bulunuyorum! Her gün 2şer 3er bölüm hüpleterek, bu diziyi kısa zamanda mideye indirdim... Ama dizi de diziydi hani... Tek kelimeyle bayıldımm! Fotoğrafını gördüğünüz dörtlü zaten süper! Ama şu da var baş roldeki kişilerin üstüne yıkılmamış dizi; yan karakterlerin, onların kendine has özelliklerinin sayesinde daha bi tadından yenmez olmuş...

Bitmesini hiiiiiiiiiiç ama hiç istemedim.. ama napalım, bilgisayara keydettiğim milyonlarca fotoğrafla yetinicem artık :)

Dizi 18. yüzyılda geçiyor. Bu arada belirtmeden geçemicem, kadınların giydiği geleneksel kıyafetlerden(hanbok) ben de istiyorum! Konuya dönersek, kızların eğitim hakkının olmadığı bu dönemde, Sungkyunkwan adında(kısaca skk diyelim) bir okul vardır. Çok akıllı bir kız olan Kim Yoon Hee
hasta erkek kardeşinin ilaç masraflarını karşılayabilmek için erkek kılığında kitaplar çevirmekte, ailesini böyle geçindirmektedir. Bir gün SKK sınavlarına girer... ve kazanır.... Öğrencilere verilen burs ve bedava ilaçlar nedeniyle tatlı mı tatlı kızımız, bu okula gider... bir skk öğrencisidir artık... ama kimse kız olduğunu öğrenmemelidir!

aşağıda küçük küçük spoiler'cıklar karşınıza çıkabilir, haberiniz ola...

Ve işte karakterler:

Kim Yoon Hee (Park Min Yeong)

Kardeşinin adıyla yani "Kim Yoon Shik" olarak sınava girer. Aslında amacı kopya satmaktır ama 3.başbakanın oğlu Lee Seon Joon'a yakalanır. Kurallara sıkı sıkıya bağlı olan suratsız Lee Seon Joon, bir şekilde, Kim Yoon Hee'deki zekayı farkeder ve Kim Yoon Hee onun vesilesiyle kendini skk öğrencisi olarak bulur. Daha sonra oda arkadaşı olurlar ve tahmin edebileceğiniz gibi kızımız bu çocuğa aşık olur.
Skk'da herkese bir lakap takılması adettendir. Kim Yoon Hee'nin lakabı da Daemul. Bu lakaplar sayesinde isimleri hatırlamak daha kolay oldu :)
Ben bu kızı çok doğal buldum ve çok sevdim! der diğer karaktere geçerimmm...

Lee Seon Joon (Micky Yoochun)

Suratsız, huysuz, ciddi, pek gülmeyen ve fazlasıyla kurallara bağlı bir tip. Dizi hakkındaki yorumlara bakıldığında, bu karaktere uyuz olan çok fazla.  İlk başta ben "buna mı aşık olcak kız!" diye kendimce feryat etsem de, sonradan sevdim keratayı. Aslında Lee Seon Joon'daki değişimi sevdim ben, kızla yakıştırdım da....  kendine engel olamayışı, tatlı kıskançlıkları, hele romantik olma çabaları bence çok hoştu....  Kim Yoon Hee'ye gülümserken, o yüzündeki  ifadeyi de sevdim çokça... ey aşk neler yaptırıyorsun insana beee....







Goo Yong Ha (Song Joong Ki)
Bu karaktere bayılmayan yok heralde.
Ama sevilmeyecek gibi değil. Çook eğlenceli, çok renkli, rahat... sıradan'ın tam tersi...
Bayağı çapkın kendisi, lakabı "Yeorim" bu yüzden. "Yeo"-kadın demek. "Rim" de çok :) en yakın dostu Moon Jae Shin'e (bakınız alttaki insanüstü kişilik) aşırı bi sevgisi ve bağı var... Zaten süper bi ikili bunlar, çıktıkları her sahnede mutlaka eğlendiriyolar! Sırf onlar için bile izlenir bu dizi....

Kendini beğenmiş bir ifadeyle "Ben Goo Yong Ha'yım" demesi meşhurdur. Kıyafete- renk uyumuna aşırı önem verir, elinden düşürmediği yelpazesiyle etrafı izler. Çok da zekidir. Hatta Kim Yoon Hee'nin kadın olduğunu daha ilk bölümden sezmiştir.

Dostu Moon Jae Shin'e takılmalarına, o süper göz atışına ve kendi etrafında dönüp Kaptan Jack Sparrow gibi salınışına..... ba-yıl-dım!
İzleyin, izlettirin, izlemeyenleri uyarın!

Moon Jae Shin (Yoo Ah İn)
Şimdiiiiii... Geldik kelimelerin kifayetsiz kaldığı yere.... Oğlummm, nesin sen, insan mısın? demek istiyorum... hele o yandan yandan gülüşü yok muuuuu.... Artık takipteyim, bırakmam peşini, bırakabilemem!

Neyse diziye dönelim... (yazar kişisi burda kafasını bi soğuk suya daldırıp geldi)

Lakabı "çılgın at" manasına gelen "Geol Oh"tur.. Çünkü çok agresiftir ve ağız burun dalabilir her an.. hor gören bakışlarıyla, tam asidir...garip bi tiki vardır; bi kadınla aynı ortamda bulunuyorsa, hıçkırmaya başlar.. böyle şahsına münhasır bi insandır kendisi :D


Lee Seon Joon ve Kim Yoo Hee'yle aynı odada kalmaktadır... ve o da Kim Yoon Hee'ye aşık olur.... ama karşılıksız aşkını kalbine gömer ve elinden geldiğince, esaskızımızın mutlu olması için çabalar....

sonra işte dizi biter...... "hadi tatile türkiyeye gideyim gezeyim göreyim" der.... yolu izmire düşer... hatta bana yol sorar falan.....

niden olmasın ha niden olmasın???

neyse saçmalamaya ara veriyorum.... sevdiğim bi iki yeri yazmazsam olmaz şimdi....

-bir atasözü falan söylendiğinde harflerin ekranda belirmesi çok hoşuma gitti... ah korece bilsem keşke, dedirtti

-"konfüçyüs der ki.." diye söze başlayan gözlüklü çocuk, ilk bölümde kendini profesör diye tanıtan öğrenci ve yağcı rektör de diziye ayrı bi renk katmışlar...çok komiklerdi :)

-yatak sahnelerinin her birine ayrı ayrı bayıldım... moon jae shin'in bizim deamul'un kız olduğunu öğrenince hıçkırmaya başlaması... ve bunun üzerine ağzına mendil midir nedir bir şeyler tıkıştırıp uyumaya çalışması... ve ve sonra lee seon joon'un da sırrı öğrenmesi üzerine, daemul'un nerde yatacağını tartışmaya başlamaları.... hele lee seon joon'un kıza gözleriyle kendi yanını işaret etmesi.... sonra yeorim'in gelip olaya noktayı koyması :)

izlemeyenler bir şey anlamamıştır heralde :D işte izleyin diye böyle karışık anlatıyoruz çocuum :D
buyrunuz ilgili iki foto :)






-moon jae shin'in habire tekrarladığı sözleri sevdim.. "yalan söyleme..çok yalan söylersen alışkanlık yapar... kimsenin önünde eğilme, alışkanlık olur..."

-bölüm 9... skk'a bi hırsız dadanmıştır... yeorim kendi kendine söylenir : "adi serseri, kıyafetleri alacaksa, birbirine uyanları alsaydı." :D

-bölüm 11... dakika 11.55... eşcinsellik davasından yırtan kim yoon hee, arkasındaki moon jae shin'e döner ve gülümser... bizim asi, ne yapacağını şaşırıp gözlerini kaçırır ama dayanamayıp kendi kendine gülümser... ve kalbim durur! tam 11.55te.. :)

-bölüm 17... lee seun joon, esaskızımıza: "sungyunkwan dan ayrıldıktan sonra bunların sona ereceğini mi söyledin? son diye bir şey yok. çünkü ben... her gün tekrar başa döneceğim."

-şunu da sevdim: 20. bölümden..kim yoon hee: "bir kere sözünüzden cayarsanız, sonrasında ilkini örtbas etmek için, sözünüzden yine cayarsınız. farkına varmadan kendinizi yolunu şaşırmış biri olarak bulursunuz. gitmek istediğiniz yönü bile unutursunuz."



-bıraksan sayfalarca resim, bilgi, ne varsa artık paylaşabilirim...sevdiğim birçok sahne geliyo aklıma... ama bu kadarı yeter sanırım.... sözün özü, bayıldım ben bu diziye, tadı damağımda kaldı.... son bölümde lee seon joon'un kırmızı kitabı kapması ve kim yoon hee'nin "daha ne kadar o kitaba bakmayı düşünüyorsun?" demesi beni kopardı... ve skk'da profesör olup da hala didişmelerine bayıldım!

-sarange! çingular..

:) hadi alın gitmeden son bi kıyak size :


18 Kasım 2010 Perşembe

boys over flowers



son bölümü de izledim... dizi  bitti diye üzülmemiş numarası yapıp anlatmaya geçiyorum...

çok eğlendim, çok keyif aldım... azbuçuk da ağladım.. iyi ki izlemişimmm... farklı bir tat, doğallık, içtenlik ve bol tebessüm arıyorsan, böyle kafam rahatlasın diyorsan şiddetle tavsiye ederim sana da :)

boys over flowers... başka bir adıyla "boys before flowers", 25 bölümlük bir dizi... her bölüm 1 saat... korede böyleymiş hep diziler.... bence her şey tam tadındaydı...

Kısaca konusu şu: Jandi kuru temizleme dükkanına sahip orta seviyedeki bir ailenin kızıdır... bir gün, zenginlerin okulu olan Shinwa Lisesi'ne, çamaşırları teslim etmek için gittiğinde, orada F4'le karşılaşır...4 şımarık gençten oluşan F4, diğer bir adıyla Flower Four (çiçek dörtlüsü), okulu asıl yöneten kişilerdir... ve kendilerine karşı çıkanlardan hoşlanmazlar... jandi, o gün bu dörtlünün 'uğraştığı' birine yardım eder ve kahraman olarak ilan edilir... ve bir şekilde lisede okuma hakkı kazanır... ama tabi ki, f4 peşini bırakmayacaktır...

ve işte karakterlerrrrr...

Geum Jan Di- koo hye sun

Korede soyisimler ismin önüne gelirmiş... yani bu kızımızın dizideki adı soyadı Geum, adı JanDi...

Ah bu kız yok muuuu... İlk bölümler ne deli etmişti beni... Sürekli çığırdı... heç de güzel gelmemişti zaten... ama sonra çok sevdim :) ve o iğrenç kesilmiş saçları olmasa gayet tatlı kız... uzun saçlı halini çok beğendim... fotodaki gibi mesela :)

Goo Jun Pyo'dan nefret eder ve ona karşı çıkmaktan vazgeçmez... ilk başlarda, F4 grubundaki Yoon Ji Ho'dan hoşlanır... sonrasını siz izleyin canım :)

İncecik olan bu kız, dizide bildiğin obur... dünyaları versen yer... somun ekmeği bi seferde ağzına tıksa şaşırmam :) ama yiyişi, iştah açıcı geliyor bana...özellikle rameni hüüüp diye içine çekişi falan.... offf bee... ama rameni en güzel yiyen kesinlikle goo jun pyo'dur!


Goo Jun Pyo-Lee Min Ho

Ölürümdür, severimdir... daha önce de söylemiştim, çekik gözlü erkekler tipim değil, görüşümün yıkılmasının resmidir kendisi...

gülüşü çok güzel bi kere... ukala tavırları, horgören bakışları da çok sevimli... bir de hafiften sağa çeken, salına salına bir yürüyüşü var ki, ayrı bir hoş geliyor gözüme...

F4'ün başı gibidir kendisi... zaten anası olacak kadın, Shinwa Group adlı holdingin de Lisenin de sahibidir...

Jun Pyo ise bencil, kendini beğenmiş, şımarık biridir ve kendisine karşı çıkılmasına alışık olmadığından,  Jandi'nin hareketleri ilgisini çeker... İlk önce kıza iyice bir çektirse de sonra ondan hoşlanmaya başlar... ama bunu bile, tabi ki kendine özgü o emrivaki yöntemlerle gösterir...

özlicem seni muuteşem goo jun pyo.. .)


Yoon Ji Ho-kim hyun joong


Kendi halinde, sessiz, uykucu bir şahsiyettir... Keman çalar... gizemli bir tiptir... ve Jandi'nin itfaiyecisi, koruyucu meleğidir...

iyidir... sevilesidir.. :)


So Yi Jung-kim bum

Tatlı, çocuk gibi bir suratı olan bu kişi, dizinin kazonovasıdır... ve her iyi kalpli çapkın gibi, onun da geçmişinde aldığı bir takım yaralar vardır tebi... ayrıca çok yetenekli bir çömlek sanatçısıdır...


Song woo bin-kim joon

Dizi boyunca hiç sevgilisi olmadı bunun çok üzüldüm :D öyle arkadaşları için yaşayan biri... arada ingilizce kelimeler söyler.. ayrıca eklemeden geçemicim... dilin yapısından kaynaklanıyor heralde, bu korelilerin ingilizce konuşmaları tam bi komedi... :)


Ga Eul-kim so eun

Jandinin en yakın arkadaşıdır... çok duru bir havası var... seviyorum bu kızı da :)
Ayrıca Yi Jung'tan hoşlanıyordur kendisi...

*genelde hep tebessümle izledim... ve çok da güldüm... azbuçuk ağladım... ama ama bazı kısımlar var, ağlamayanı döverler heralde.... şahsen ben döverim... aklıma ilk önce, maske takmış jandinin içli içli gözyaşı döküşü geliyor... o hali çok pisti be... bir de aynı bölümde kayıktaki hali...


asıl bazı mutlu anlar bana daha çok dokundu :D... kıskandım mı ne :D

aklıma gelen çok sahne var şuan... kafamda uçuşuyolar böyle... lolipoplar, pijamalar, havuz falan... yüzümde de şuan bir gülümseme var; şöyle yanağıma doğru boylu boyunca uzanmış, yerini beğenmişş... aynından istiyorsanız... izleyin! :)

14 Kasım 2010 Pazar

Kore: "dingin sabahın ülkesi"

Efenim bu yaz tanıştım kendileriyle... aynı fabrikadan çıkma yabancı dizilerden sıkılmıştım, şöyle farklı bir şeyler olsa da izlesem falan derken, sizomizo.blogspot.com 'da yazılar yazan, üslubuna bayıldığım(ve gülmekten öldüğüm) şahsiyet bir dizi önerdi bana...

"boys over flowers" adı... çekik gözlülere kendimi pek yakın hissetmesem de ne kaybederim dedim, daldım...

Amanın nasıl bir şey bu böyle?

Şizo, "dikkat! bağımlılık yapar!" demişti ama ben bilgisayarı kapatıp koşa koşa odadan kaçmak istedim... o konuşmalar başlı başına olay!... her cümle aaa'larla haaa'larla bitiyo gibi... sürekli bi ünlem hali.. aslında cidden beni "amanhaaaaaaa" diye uyarıyormuş dizi... tercümesi "dikkat et yeğen, bir kez girdin mi bir daha çıkamazsın!"

karakterler de ayrı bi olay: başroldeki kız (jan di) yok yere çığırıp duruyor... klişe sahneler falan... kızın abartılı tepkilerine ayrıca koptum... ve bir saatlik bölüm sonunda, hayretlerim şaşmıştı ama itiraf ettim kendime.... dizi çok hoşuma gitmişti! :) suratımda bir sırıtış, bir mutluluk hali... çok eğlenmiştim izlerken... yoksammm... bağımlı mı olucaktım?!! :D

"mesele bağımlı olmak değil yeğen.. mesele..." amannn bağımlı olmak işte... çoook sevdim... çoook güldüm, eğlendim... dizi terapi etkisi yaptı bende.. sinirli-agresif-huzursuz bir halde geçiyordum başına... ağla-gül falan... bişiciğin kalmıyo bir saat sonunda... :) ve o konuşmalarrrr... bayılıyorum ya... tekrarlıyorum kendi kendime, önüme gelene korelileri anlatıyorum falan :D üstüne üstlük dizide bir "goo joon pyo" var kii…. gerçek adı “lee min ho" bu adonis heykelinin...  o nasıl tatlı gülüştür öyleee...:D o nasıl "çekik gözlüler tipim değil" önyargısını yıkmaktır.... ahanda resmi :)



şahsen bereli ya da saçları alnına düşmüş haline bayılıyorum :) ama şu an blog o fotoları yüklememe izin vermiyo... kıskanç blog!


bir de altta gördüğünüz, “ramen” adındaki diyetbozan- acıktıran var… hiç yemedim maalesef ( ama en yakın zamanda bulucam ben bunu!)... görüntüsü yetiyor be....  höpürdete höpürdete içlerine çekiyorlar ya bir de… off offff..




Öğrendiğim az buçuk kelime de var :) mesela aklıma geleler:
*şimdii... azcık ekleme-düzeltme yaptım... şizo'cuuum sağolsun :)))

sunbae- kendinden üst sınıflarda okuyan kişilere seslenmede kullanılıyor... saygı bildiren bir ifade… oppa-  "abi, canım, tatlım" gibi anlamlara geliyor.. bunu kızlar ya kendinden büyük erkekler için ya da sevgilileri için kullanıyolar....  kamsahamnida- kendinden büyük birine, resmi olarak teşekkür etme… komavo/komavoyo-arkadaşına, kendinden küçük birine teşekkür etme.... arasso-anladım... unni- abla (kadınların kadına hitap şekli)

ya bir de sayılar kulağıma çok şirin geliyo… özellikle on’lular… şib il..(on bir), şib i (on iki)... falan gidiyo öyle :D

ama şu var ki… hala bitiremedim diziyi...=D modem bozuldu-dersane başladı derken arada kaynadı gitti... ya bi de bitmesin istiyorum yaaa!...15 yaşındayken bir diziye resmen aşıktım! günde aynı bölümü 3 kez izlediğimi bilirim… bitti diye nasıl üzülmüştüm..  Lost’un son bölümlerini de hala izlemedim… bitmesin istiyorum…. ama özledim çok! şu bayram tatilinde izlicem sanırımmm… sonra başka diziye başlarız... içinde gene “lee min ho” olucak ama :D

geçenlerde nete giremediğim dönemde… dizide “lee min ho”nun dudak büküşünü ve “jan di”nin hiç bitmeyen oburluğunu özlemleee anarken… alttaki kitabı gördüm! orijinal adı “honolulu” olan romanın bizdeki ismi “uzaklarda bir yerde”… yazarı “alan brennert”.



Tanıtım kısmındaki yazıyı okuyunca hemen aldım. Eskiden Kore’de kız çocuklarının doğumuna sevinilmez, onlara erkek çocuklarınki gibi isimler verilmezdi. Bunun yerine ailelerin, kızlarının doğumuyla ilgili hislerini yansıtan takma adlarla anılırlardı.Örneğin tanıdığım kızlardan birinin adı Öfke diğerinin ki Rikkat idi.
Benimkiyse, HÜZÜN.”


Tarihi kurgu romanı olan bu kitap, vatanı Kore’den ayrılıp yeni bir yaşam umuduyla Havai adalarına gelen Hüzün adlı kızın öyküsünü anlatıyor… içinde gerçek olaylar ve gerçek kişiler saklı… Kore-severliğimi bir yana bırakırsam… okunmaya değer bir kitap derim… özellikle ilk yarısını merakla, ilgiyle yaladım yuttum… ortalarda bir ara sıkılsam da çok sürmedi… güzel, doyurucu bir kitaptı :)


Bir yerde Hüzün’ün annesinin, kızına söyledikleri çok hoşuma gitmişti… (su po: en kaliteli kumaş türü… chogak po: yamalı kumaş) “gençken hayatın daima su po gibi olacağını düşünürüz; tek kumaş tipi, tek örgü tipi, tek büyük tasarım. Ama aslında hayat yamalı kumaşlara daha çok benzer-parçalar, garip uçlar. İnsanlar, yerler, diğer şeyler hiç beklenmedik ve hiç istenmedik olabilirler. Bunda bir uyum ve güzellik vardır. Sanırım chogak po’yu bu yüzden seviyorum.”


Bazı bilgiler ilginçti.... Eskiden düğünlerde duygular belli edilmez, hiç gülümsenmezmiş mesela… daha eski zamanlarda kadınlar, ancak kasabanın zili çalıp da tüm erkekler sokakları terk edince dışarı çıkabilirmiş… han olarak tabir edilen ve çoğu kadının ‘mecburen’ sahip olduğu bir duygunun da üstünde duruluyor… han, yani kadere boyun eğme ve yenilmişliğin kabulü… neyse ki, kitapta da söylendiği gibi, bir yolun hazineye çıkması için altınla kaplı olmasına gerek yoktur...

daha önce de söylediğim gibi, bazı karakterler ve olaylar gerçek…. kitabın sonsözünde öğrendim bunu… o kişilerin gerçekten yaşamış olduklarını bilerek okusaydım daha iyi olurdu aslında….

May Thompson örneğin… ona ait bir fotoğraf sanırım yok...


                                              ve Joe Kalani/Kahahawai… altta gördüğünüz kişi…



                                                                  ve  Chang Apana:




Bunların dışında tabisi birkaç kelime daha öğrendim :D

yobo: sevgilim, demekmiş :)…. aigo: hay aksi gibi bir kelime ama daha sert ve daha ‘renkli’… kimchi, lahana turşusu, sarımsak ve kırmızı biberden yapılan bir yemek/meze- bunu biliyordum… ama her öğün kimchi yenir mi yani.. şaştım :D…. kore alfabesi: hanguljin: cevher/mücevher… kisaeng: bir tür hizmetkar.. dans, şiir, şarkı, hat sanatı, hakkında eğitimliler. bazıları sarayda gösteri yapmış.. ama sonra… çoğunun gösterileri ‘bireysel’ boyuta düşmüş…

Evet, benden bu kadar… boynum koptu yalnız :D son olarak şunu söyliyeyim... kitap sonrası daha da ısındım Korelilere… Kore kültürüyle ilgili hiç bilmediklerimi öğrenmek beni daha da yaklaştırdı onlara…tabi dışarıdan bakan bi gözüm sadece… kuzey koreyi-ordaki açlığı-politikayı-köpek etini falan bilmem… sadece gözlerindeki ifade, gülümseleri falan çok samimi, çok içten geliyor… dizileri de öyle… bir de, bir şey var… “kore”nin kelime anlamı gibi… yani “dingin sabahın ülkesi”… baktığım yerden böyle görünüyorlar :)

*diziyi öneren kötü kalpli kızz… sizo-mizo seni... amatem’e gidicem tedavi olucam senin yüzünden :D… komavo yavru!!! :D

*ha bu arada… uzman kızım, bir eksiğim-yanlışım varsa ses et… rezil olmayayım :DD
*saygılar efenimmm... ramen tadında geceler... yobo tadında rüyalar... ve en önemlisi iyi uyanmalarrrr :)