4 Ağustos 2011 Perşembe

aşk gibi değil gibi...

 
Tanımalama konusunda hiç iyi değilimdir. Ama insan hangi virüsü kaptığını, hangi hastalığa yakalandığını bilmeli ki, derman bulunsun değil mi? Gel gör ki blog, aşk kalıba gelmiyor...

Ne belirtileri tutuyor, ne yan etkileri, ne de doz aşımı halinde yapılabilecekler.

Sen yüzüne günbatımı vurmuş gibi gözlerini tatlı bir şekilde kısıp en romantik italyan aksanıyla diyorsun ki, "güneştir aşk" biri çıkıp gölgen oluveriyor. O zaman bir çeşit şapkadır diyorsun, şık ve zarif. Sonra yağmur başlıyor... tamam diyorsun, buldum, damlalar!

Ve yağmuru beklerken, hiç beklemediğin anda doluya tutulabiliyorsun....

Ben tutuldum. Yazlık giysilerimle o soğuk havada, kafama kafama düşen buz tanelerine bıraktım kendimi.

Şimdi biliyorum sadece yağmurun özlemiydi o, belki biraz da bulutların hatrına...

Aşk değildi. Bitti.

Yine de...

Büyüleyiciydi beyaza bürünen çimler
ve eridikten sonra dolu taneleri, ne güzeldi burnuma gelen toprak kokusu...