4 Ocak 2011 Salı

öykücük: "Şemsiyesiz Leydi"




Oturdu deniz kenarına ve omzundaki tüm yükleri bıraktı sahile.
Kış her zaman merhametli davranırdı bu şehre ama bu yıl, kıskanmıştı belli ki yazın hükümdarlığını, daha sert sarılıyordu İzmir’e. Buz gibi bir rüzgâr okşadı ensesini.

Isıtmaya yetmiyordu ince ceketi. Kız yine de düğmelerini iliklememiş, sere serpe yayılmıştı taş banka. Canlandırıcı bir etkisi olduğunu düşünüyordu azıcık üşümenin, seviyordu bu mevsimin tatlı sert havasını.

Aklına kısa görüntüler sızdı.
Gülüyordu ona adam. Anlamsızdı konuşmaları ama önemli olan sözler değildi o an, sadece konuşmaktı. Ve seslerine sinmiş hazzı duyurmak birbirlerine…
Hiç kimse ona böyle bakmamıştı daha önce, böylesine görmek isteyerek…

Kitaplar okuyordu kız; başrolde kontlar vardı, dükler, lordlar… Ortak noktaları özgüven sahibi, zeki ve eğlenceli olmalarıydı. Çoğu sivri dilliydi. Kız bazı yönlerden onlara benzetiyordu adamı. Çok fazla gülüyordu onunlayken, kimi zaman rahatsız da oluyordu söylediklerinden. Zeki olduğuysa su götürmez bir gerçekti.

Daha önce kızdan hoşlananlar olmuştu, hatta onu sevenler, ona âşık olanlar, gözlerinde malum pırıltılarla bakanlar. Hepsi yaşadıkları o duyguya kapılmıştı ya da güzel bir yüze en fazla. Ama hiçbiri onun gerçekte kim olduğunu merak etmemişti böylesine, hatta kızın kendisi bile…

Aklının en çok güneş alan odaları gene aydınlandı ve adamın yüz ifadelerinden oluşan bir nehir akmaya başladı. Keyif sandalına binip kısa bir gezinti yaptı kız üstünde. Adamın bir şeyler arayan gözlerine çarptı ilk önce. Sahte bir ciddiyet varken suratında, kalkan sağ kaşına denk geldi. Gülmemeye çalıştığı için seğiren dudaklarının yanından geçti. Hiç kahkaha attığını görmemişti ama sessiz gülüşü içtendi.

Gök tereddütle gürledi, çok geçmeden bir damla düştü başına.
Diğerleri de özletmeden indi hızla.
Yağmurda ıslanmaya bayılıyordu kız.
Denizin suyu içişini, doğanın seslerini ve koşmaya başlayan insanları izlerken gülümsedi.
Biliyordu gerçeği.
Her ne kadar itiraf etmek istemese de farkındaydı.
Aşık değildi.
Gün ışığı gibiydi adam. Duvarları yıkan, perdeleri aşan cinsten. Ruhu sevmişti, beyni onaylamıştı. Ama işte göğüs kafesinin ardındaki, ne durmuş ne de hızlanmıştı.
Kalktı kız. Üşüyordu.
Ceketini çıkarınca aldığı keyif ikiye katlandı.

Kontlar vardı bir de onların leydileri…
Bu adamsa, başka bir kitabın kahramanıydı; belki de kız kendi hikâyesinde değildi, kim bilir…

Damlalar ilkel bir sahiplenmeyle sardı her yanını. Başını göğe kaldırdı ve “hasta olacağım” diye düşündü. Ama güneş ışığı istemiyordu o.
Yağmur düşerken yüzüne, tebessüm melekleri öptü dudaklarını.
Gözlerini kapattı.
Biliyordu.
İçin değil rağmen'di. Hasta olacağını bile bile ıslanmaktı.
Aşk tam da buydu işte.

6 yorum:

  1. kuzucum bayıldımmmm ben buna.... tabi herzaman ki gibi.. :)

    "İçin değil rağmen'di. Hasta olacağını bile bile ıslanmaktı.
    Aşk tam da buydu işte."

    aahh aahhh daha fazla ne denebilir ki?

    süper bi hikaye olmuş.. devamını bekliyorum.. :)

    YanıtlaSil
  2. oyyy sağol kuzum benimmm! mutlu oldum :)) çok sevindim beğenmene :)

    YanıtlaSil
  3. canım seni ayakta alkışlıyorum ve önünde saygıyla eğiliyorum :D burda kız kendi kitabındaki bay bridgerton'u arıyor onu tamamen destekliyorum :D İçin değil rağmen'di. Hasta olacağını bile bile ıslanmaktı.
    Aşk tam da buydu işte. bu son süper olmuş konuyu çook çook güzel bağlamışsın canım tekrar tebrik ederim :D

    YanıtlaSil
  4. ayyy canımbenim sağol çok :)) öpüyorumm :)

    YanıtlaSil
  5. teşekkür ederim çokçaa :))

    YanıtlaSil