19 Temmuz 2011 Salı

"Before Sunrise / Gün Doğmadan" aşkı hissetmek isteyenlere...

Selam sana, film seçerken dokuz doğuran filmsever.

Kendini ihtiyar gibi hisseden ama genç bilgisarıma, geçenlerde birkaç film indirmeyi başardım.

Senelerdir ismini anımsamaya çalışsam da bir türlü başaramadığım, çocukken delisi olduğum filmi nette araştırdım ve uzuuun bir süre sonra sonunda buldum.

"Drop Dead Fred / Bırak Onu Fred"




Ekşi sözlükte adını görünce "işte bu!" diye zıpladım. O an çocukluğuma geri döndüm sanki, çok mutlu oldum ve fena duygulandım ey blog :)

Konusu kısaca şu: Elizabeth küçük bir kızken "Drop Dead Fred" adlı hayali bir arkadaşa sahiptir. Yıllar geçer, Elizabeth büyür ama Fred hala onunladır. Ve doktorlar bu sanrıları geçirmek için ilaçla tedaviye başlarlar...

Her izleyişimde "Benim neden hayali arkadaşım yok? Bana neden hayali arkadaş almıyorsun anne?" diye isyan ederdim. Hey gidi günler.... :)

Bir de "Beetle Juice / Beter Böcek" vardır aklımda yer eden. Onu çoğunuz bilirsiniz zaten.

Sonra "Oz Büyücüsü" ne geldi sıra. Ne hayaller kurardım... Hortum gelsin evimizi uçursun diye dilemişliğim bile var :) Belki de bunu o kadar çok izlememeliydim küçükken, "Evim Gibisi Yok" sözünü fazla ciddiye aldım sanırım :)

Freudçuluk oynamayı bırakıp merak ettiğim birkaç filmi indirdim... Ama çok azını izledim şimdiye kadar. Galiba 'cepte' olarak görüyorum onları. Ve insan doğası işte, kaçmayanı kovalamak istemiyor... Onun yerine ne yapıyor blog'cum? Nette kendisine yüz vermeyen, takılma / bozuk çıkma ihtimali yüksek yüzlerce nazlı filmin arasında kendini kaybediyor ve müthiş kararsızlığını bir kez daha gösterek her gün iki saatini film seçmeye harcıyor...

Geçenlerde yine bu vaziyetteyim. Ve bu filmi gördüm!

"Before Sunrise / Gün Doğmadan"




Aradığım beni anlık keyfe boğan, hafif bir şeylerdi... Ama bu bambaşka çıktı! Aşk konulu yığınla film olsa da aşkı hissettireni çok zor bulunur. İşte bu da o nadir filmlerden.

En sevdiğim aşk filmini sorsanız "Moulin Rouge / Kırmızı Değirmen" derdim şimdiye kadar... Çok güzeldir. Görselliği, müzikleri falan da şahanedir ama dürüst olmak gerekirse, benim için filmi özel yapan "Ewan McGregor"un canlandırdığı Christian 'dır ve onun gözlerindeki ifade...

Ama bu başka... Kırmızı Değirmen'i aştı... Üstelik vurulduğum bir oyuncu da yok burda :)

1995 yapımı bu film diyalog üzerine kurulu. Julie Delpy'nin canlandırdığı Celine ve Ethan Hawke'in canlandırdığı Jesse'nin konuşmaları, arka fonda Viyana eşliğinde o kadar içten, doğal ve lezzetli ki.... Kendimi bazen bazı cümlelerin altını çizmek isterken yakaladım. Ve aktı gitti film...

Konusu kısaca şu: Celine ve Jesse bir trende tanışırlar ve Jesse, Celine'e, ertesi gün uçağa bineceğini ancak parası olmadığından sabaha kadar Viyana caddelerinde dolaşacağını söyler ve Celine'in kendisine eşlik etmesini ister. Ve onu trenden inmeye şu sözlerle ikna eder,

"Bunu söylemediğime pişman olabilirim. düşün şimdi, bundan yıllar sonra evlenmişsin ve çocukların olmuş. Hayatın monotonlaşmaya başlıyor, kocandan sıkılıyorsun. İşte o gün geriye bakıp hayatına giren adamları düşünüyorsun. Ben de onlardan biriyim. Farzet ki yıllar sonra bana evet demediğine pişman oluyorsun ve yaşayabileceğin şeyleri merak ediyorsun. Şimdi benimle burda trenden in ve hayır dersen neler kaçırabileceğimizi görelim."

Her sahnesi güzeldi ama bir tanesi beni benden aldı! Bir müzik marketin kabininde Kath Bloom'un "come here" şarkısını dinleyen iklinin, birbirlerine attığı kaçamak bakışlar..... izleyin! diyorum pişman olmazsınız :)

2004 senesinde devamı da çekildi filmin. "Before Sunset / Gün Batmadan" adı. O da çok güzeldi, gene sahici diyaloglar, gene içten paylaşımlar ama ilki başka...

Ve eğer Before Sunrise'ı izlemeye niyetiniz varsa, aman ha Before Sunset'i araştırmaya kalkmayın... Benden söylemesi...

Ama izleyin!
İzleyin!
İzleyin!

Ve izlettirin!!!

2 yorum: